Hakkımızda

Active veteriner grup kuruluşu olan merkezimiz, yılların deneyim ve bilgi birikimi ile kuruldu. Uzman veteriner hekim kadromuz ve deneyimli yardımcı çalışanlarımız ile; veteriner tıbbın sunduğu gelişmiş cihazlarla evcil hayvanlarınızın fiziksel ve psikolojik problemlerinin tedavisi ve önlenmesi için çalışıyoruz.

İletişim

@2020 Active Veteriner Kliniği

Pet Kuaför

25.12.2020 00:03

Çeşitli kan kayıplarında yaşam kurtarıcı olarak, canlıya kan verilmesi ya da bazı olaylarda tüm kanın değiştirilmesi gerekmektedir. Böyle durumlarda, gelişigüzel yapılan kan aktarmalarında, bazı kez hiçbir şey olmadığı halde, bazı kez ölümlerle sonuçlanan belirtiler görülmüştür. Komplikasyonların nedenleri üzerinde yapılan araştırmalar sonunda, alyuvarların birbirleriyle birleşerek yığınlar yaparak çöktükleri(aglütinasyon),ve daha sonra da eridikleri (hemoliz) açıklanmıştır. Aglütinasyon olayının alyuvarların üzerinde bulunan antijen ( reseptör ) ve plazmada bulunan antikor faktörlerinden ileri geldiği saptanmıştır. İnsanların kanları taşıdıkları antijenlere göre 4 gruba ayrılır. A,B,AB,O şeklinde. Ancak kan aktarmalarında reaksiyon oluşmaması için, bu 4 çeşide yönelik gruplandırma yeterli değildir. Ayrıca Rh faktörü açısından da değerlendirme yapmak gerekir. İnsanların kanı, bu 4 farklı gruptan başka kanında Rh faktörü bulanan (Rh pozitif)ve bulunmayan (Rh negatif) şeklinde ikiye ayrılır.

İnsanlarda, kan grupları ve Rh faktörünün belirlenmesinde üç adet anti-test serumu kullanılır.

Her hayvan türünde kan grupları farklı olduğu gibi, hayvanlarda kan grupları faktörlerinin (insanlardaki Rh faktörü gibi) sayısı da çok fazladır. Örneğin sığırlarda 11 kan grubu, 51 kan grubu faktörü vardır. Bu, sığırlarda kan gruplarının saptanması için, özel antikorlu 51 test serumunu gerektirir. Atlarda 19, koyunlarda 6, tavuklarda 7 çeşit kan grubu vardır.

Amerika`da ve Avrupa`da, hayvanların kan gruplarını belirleme üzerinde çalışan, laboratuvarların sayısı sınırlıdır.Köpeklerde kan gruplarının belirlenmesine yönelik çalışma ve yayınlar 1950 lerde başlamıştır. Kan gruplarının ırklara göre dağılımı çalışmaları halen sürmektedir. Köpeklerde kan grupları İngilizce “Dog Erythrocyte Antigen” yani “Köpek Eritrosit Antijen”inin kısaltması olan DEA ile ifade edilmektedir. Köpeklerde transfüzyon açısından önemli olan ve yüksek antijenik özellik taşıyan gruplar DEA1.1 ve DEA 1.2  faktörleri açısından pozitif olanlardır. Köpeklerde alyuvarlarında 7 çeşit antijen, plazmalarında ise 11 çeşit antikor, ve 14 farklı kan grubu faktörü ve 13’ün üzerinde kan gurubu bildirilmiştir.Kedilerde A,B,AB şeklinde kan grupları saptanmıştır yani farklı 3 kan grupları vardır.  Kedilerin; Avusturya`da %96`sı, İngiltere`de %97`si, Finlanda`da %100`ü, Fransa`da% 85`i, Almanya`da %94`ü, İtalya`da % 87`si, Hollanda`da% 95`i,İsviçre`de%99`u,Avustralya`da %73`ü, Japonya`da %89`u ve Amerika`da % 99`u A grubundadır. Irklarda da en çok görülen grup A şeklindedir. Örneğin Siyam ve Burmese kedilerinin % 100 `ü yapılan çalışmalarda A grubu olarak belirlenmiştir.Öte yandan; British Shorthair % 58 ile B grubundandır. İran, İngiliz kısa tüylü, Himalaya gibi bazı önemli ırklar da , daha çok B grubundalar.

İnsan ve kedinin tersine köpeklerde genellikle diğer kan guruplarına karşı klinik olarak önemli doğal antikor yoktur. Bu nedenle daha önce kan nakli yapılmamış bir köpekte genellikle ilk transfüzyonda reaksiyon oluşmaz. Ancak uyumsuz transfüzyon yapılmış hayvanda tranfüzyonu takiben bir kaç gün (4-14) içinde antikorlar oluşabilir. Bu nedenle tekrar yapılan transfüzyonlar hemolitik reaksiyonlara yol açabilir.

Klinik kullanımda kan aktarımı;hayvanlarda kan aktarmalarının zorunlu olduğu durumlarda, alıcı ve vericinin kanlarının birbirine uygunluğunun saptanması amacıyla çarpraz karşılaştırma deneyi yapılır. Bu deneme, hemoliz ve aglütinasyon olaylarının kontrolünü sağlayan pratik bir yöntemdir. Fakat laboratuvar koşullarında yapılacak çalışmalarla kıyaslanırsa, eksik bir çalışma olarak çok güven verici değildir. Ancak , örneğin kediler için A grubu insidansının yükseklği düşünülecek olursa kan aktarımının oluşturacağı riskin azlığı ortaya çıkar. Amerika`daki köpeklerin ise % 60`ı A grubundandır. Kedilerin çoğunun kan grubunun A olması uygunsuz kan nakli ihtimalini düşürse de kedilerde hatalı kan naklinin, yoğun hücre yıkımlarına, hatta ölüme neden olabileceği göz ardı edilmemelidir.

Kan nakli, her durumda  ilk başvurulacak yol değildir. Akut kan kayıplarında , dolaşım volümünü sağlamak için, plazma ve doku sıvıları arasındaki dengeyi bozmayan kristaloid solüsyonlar (Laktatlı ringer, izotonik NaCl gibi serumlar) kullanılabilir.Amaç kanın oksijen taşıma kapasitesini yerine koymak ise,ya da alyuvarların sayısı oksijen taşıma kapasitesini sağlayamayacak derecede azalmışsa,(Hemotokrit olarak bilinen eritrosit hacmi %20`nin altına düşmüşse) o durumda kan aktarımı daha uygun olur. Taze kan, taze plazma(kanın şekilli elemanları dışında kalan saman rengindeki sıvı kısmı diğer adıyla kan serumu), ya da donmuş plazma kullanılır. Kan aktarımı vücut sıcaklığında uygulanır.Kan verici olarak kullanılabilecek hayvanlarda belli özellikler aranır. Örneğin,    köpek 25 kg ve üstünde olmalıdır. 2-8 yaşları arasında olmalıdır. Hemotokrit %40 veya üzerinde olmalıdır. Düzenli olarak aşılanmış olmalıdır. Klinik olarak sağlıklı olmalıdır. Bir kerede 20 ml/kg`dan fazla kanı alınmamalıdır. İkinci bir kan alınımı için en az 3 hafta geçmelidir.Kedi ise, 5-7 kg arasında olmalıdır. 2-8 yaş arasında olmalıdır. Hemotokrit %38 ve üzerinde olmalıdır. Düzenli olarak aşılanmış ve klinik olarak herhangi bir hastalığı taşımıyor olmalıdır. 11mg/kg kan en az 3 hafta ara ile genel anestezi altında alınır. Kan gruplarının uygunluğunu saptamak için prensip olarak vericinin kanında alıcıda ters etki yaratacak antijenin olup olmadığı saptanır. Alıcının kan serumu ile vericinin özel işlemden geçirilmiş kan alyuvar süspansiyonu karşılaştırılır. (eşit miktarlarda)Birkaç dakikalık santrifüj ya da 37 derecede yarım saatlik inkübasyon sonrasında görülen hemoliz ya da aglütinasyon aradaki geçimsizliği gösterir.Tüpte reaksiyon olmaması ise uygunluğu gösterir.

 Son yıllarda geliştirilen pratik test kitleriyle köpekler, DEA 1.1 ve DEA 1.2 yönünden pozitif veya negatif olarak sınıflandırılmaktadır. Ticari olan bu kitlerde yöntem, kan grubu antijenlerine karşı elde edilmiş monoclonal antikorların test kartı üzerinde antijenle verdiği reaksiyon temeline dayanmaktadır. Köpeklerde transfüzyon açısından önemli olan ve yüksek antijenik özellik taşıyan gruplar DEA1.1 ve DEA 1.2  faktörleri açısından pozitif olanlardır. Bu gruplarla yapılan transfüzyonlar alıcıda anti-DEA 1.1, 1.2 antikorlarının oluşumuna neden olabilir. İdeal olan DEA 1.1, DEA 1.2 negatif olan köpeklerin aynı kan grubuna sahip köpeklerden kan almasıdır. Ancak kan grubu bilinmeyen veya farklı kan grubuna sahip köpeklere DEA 1 (DEA 1.1, DEA 1.2) negatif kan verilebilir. DEA 1.1 negatif köpekler DEA 1.1 pozitif ya da grubu bilinmeyen köpeklere de kan verebilir. DEA 1.1 ve DEA 1.2 negatif köpekler genel verici (üniversal donör) olarak kabul edilir. Greyhound ırkı köpekler bu özelliğe sahip köpekler olarak bilinir.

Transfüzyonda en önemli risk akut hemoliz’dir. Ancak evcil hayvanlarda akut hemoliz seyrek görülen bir durumdur. Köpeklerde ender olarak görülen bazı doğal antikorlardan dolayı tekrarlı kan nakli yapmak risklidir. Tekrarlanan kan nakillerinde köpeklerde en sık rastlanan reaksiyon gecikmiş hemolizdir.Uygun olmayan kan verildiğinde , ilk uygulamada köpeklerde daha az reaksiyonlar çıkmasına karşın kedilerde ciddi akut reaksiyonlar gözlenir.Akut- ımmun kan aktarımı reaksiyonları; hemoblobinemi,hemoglobinüri, lökositozis, eritrofagositozis şeklinde olup klinik açıdan, hipotansiyon, huzursuzluk, salivasyon, kusma, idrar ya da dışkı tutamama ve ateş olrak yansır.Bu belirtiler yüksek volümlü kristaolid sıvı sağaltımları , glukokortikoid uygulamaları ile tedavi edilebilirse de, şok, ürtiker ve ölüm ile de sonuçlanabilir. Gecikmeli reaksiyon oluşursa , hemolize bağlı biluribinemi gözlenir. Non-ımmunolojik reaksiyonlar ise genelde bakteriyel kontaminasyonlarla ortaya çıkar ve ateşle kendini gösterir. Antbiyotik ve ateş düşürücülerle tedavi edilir. Bazen kızarıklık, kaşıntı gibi ürtikerle kendini belli eden reaksiyonlar da gözlenir. Bunlar vericinin plazmasındaki IgE gibi biyoaktif aminlerle ilgilidir. Allerjik reaksiyonlardır. Bu durumda antihistaminikler kullanılır. Kan verirken alıcıda oluşabilecek durumlar;huzursuzluk, taşikardi, solunum güçlüğü, siyanoz, gibi belirtiler kan verirken aşırı yüklenildiğini işaret eder.

Her ne kadar, son yıllarda ticari  kitler ile kan grup tayini mümkün olsa da,pratik test kitlerinin kullanılmadığı durumlarda, tip belirlenmesi  pratik bir işlem  değildir. Hayvanlarda kan gruplarının çeşitliliği  karşılaştırmayı zorlaştırır. Klinik uygulamalarda kan kaybı ile gelen vakalarda kristaloid serumlar, eksilen kan volumunu tamamlamada emin ve güvenli tedavi şeklidir.Ancak, gerektiği koşullarda alıcı ve verici açısından  ön görülen kontroller yapıldıktan sonra  kan aktarımı sağlanabilir.

Kan aktarımını gerektirecek sağlık problemlerinden uzak, mutlu günler dileğiyle